22 Ağustos 2010 Pazar

BAKARA’DAN HIYARA

Bakara 8,9,10,11,12,13,14,15,16.ncı Ayetleri:
Ayet 8: İnsanlar içinden kimisi de vardır ki, Allah’a ve ahirete iman ettik derler ama mü’min değillerdir.
Ayet 9: Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki sırf ken­dilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
Ayet 10: Kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalancılık ettikleri için bunlara elem verici bir azap vardır.
Ayet 11: Hem bunlara, “yeryüzünü fesada vermeyin” denildiği zaman “biz ancak ıslah edicileriz” derler.
Ayet 12: Ha! Doğrusu, ortalığı ifsat edenlerdir bunlar. Lakin şuurları yok, farkında değillerdir.
Ayet 13: Yine bunlara “insanların iman ettiği gibi iman edin” denildiği zaman “ya biz o beyinsizlerin iman ettikleri gibi mi iman ede­riz?” derler. Ha, doğrusu beyinsizler kendileridir, fakat bilmezler.
Ayet 14: Bir de iman edenlerle karşılaştılar mı “iman ettik” derler ve kendileri şeytanlarıyla yalnız kaldıklarında: “emin olun, biz sizinle beraberiz, biz ancak (onlarla) alay ediyoruz” derler.
Ayet 15: Allah, onlarla istihza eder de taşkınlıkları içinde bocalar­larken kendilerini (tuğyana) sürükler.
Ayet 16: Bunlar, işte öyle kimselerdir ki hidayet bedeline delaleti satın almışlardır da, ticaretleri kar etmemiştir; onlar yolunu tutmuş da değillerdir.
Özetle Bakara suresinin ilk ayetlerinde önce iman ehlinin fazilet­lerinden bilahare yedinci ayete kadar da katıksız kafirlerin özellikle­rinden bahsettikten sonra sekizinci ayetten onaltıncı ayet dahil münafikunun ef’alinden misaller vermektedir. Hakikaten kâfirler tak­dire şayan insanlardır. Bu azametli kudrete karşı açık yüreklilikle harb etmekte, küfür dahi olsa kendi yapısı içerisinde çok şerefli bir tavırdır. Esas problem Resülullahın arkasında saf tutup sahabe mua­melesi gören münafıklar ve onların çağdaş torunlarıdır.
Hazreti Fahri Kainat putperestlere karşı verdiği şerefli mücadele­sinin daha ilk yıllarında bayağı sıkıntıdadır. Mekke’de Ömer adında iki tane hatırı sayılır kabadayı vardır. Bunların ikisi de putperesttir. Yani bizim anlayacağımız ifadeyle kafirdir; amma ikisi de çok kap­asiteli, yiğit, güçlü ve kudretli insanlardır. Bilahare lakabı Ebu Cehil olan Ömer, Yüksek seviyede bir Arap şairidir, ediptir. Diğer Ömer ise Hattabın oğludur. Bu iki Ömer de Efendimizin duasına mazhar olmuş ancak birisi kabul olmuş diğer duası kabul edilmemiş bile olsa yine Hz. Peygamberin duasına mazhar olmuş olmak olağan üstü bir pa­yedir.
Evet Hz. Muhammed Allahım iki Ömer’den birini Müslüman et diye Rabbul alemine niyazda bulunur ve Hz. Kuran’ın cazibesine da­yanamayan Ömer Müslümanlıkla şereflenir şereflenmesine ancak o saate kadar gizli yürütülen tebliğ bundan böyle aşikarene yapılmaya başlanır.
Hz. Ömer Mekke sokaklarında yüksek sesle ilan ederek, hey Mekke ehli ben ki Ömer İbn Hattabım, bugün Müslüman oldum. Bundan böyle Rabbul âlemine, onun varlığına ve birliğine ve Hz. Mu­hammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna iman ettim. Biline ki bana ve davama yapılacak en ufak bir hatayı kabul etmem mümkün değildir. Özetle şu ifadeyle karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak is­teyen varsa karşıma çıksın der. İşte İslam tarihinde bu hitab çok önemli bir dönüm noktasıdır. Müslümanlar başta Hz. Muhammed Hz. Ömer’in Müslüman olmasıyla büyük bir güç ve kudret kazanırlar. Ama nasip olmadığı için Ebu Cehil bir türlü Müslüman olamamıştır. Onun Müslüman olmayışı bence onun büyüklüğünü örtmez. Çünkü kabul edilmemiş olsa da Ebu Cehil Hz. Muhammed’in duasına maz­har olacak kadar önemli bir adamdır. Yine Kuran’ı Kerimde Cenabı Hak Ebu Lehebe ki peygamberimizin yakın akrabasıdır, kan bağları vardır. Tebbet suresinde Ebu Lehebe yuh olsun o cehennemliktir. Yakıtı insan ve taş olan cehenneme karısı da sırtında odun taşıyacaktır. Ayetleriyle tehdit edilmiştir. Ancak ne şekilde olursa olsun Ebu Leheb de Allah’ın ikazı ve tehdidine mazhar olmuştur. Ebu Leheb Müslüman olamadan öldüğü için Resülullah çok üzülmüş; sahabe de peygamberimizin bu üzüntüsünü hatırlatmamak için efendimizin yanında bu sureyi okumaktan imtina ederlermiş.
Evet, kafir de olsalar bu zevat delikanlı, açık yürekli ve Allaha açık-tan harp etme yürekliliğine sahip ve tarihe mal olmuş önemli insanlardır. Bu ve bunlar gibi açıktan İslam’a harp ilan etmiş insanlara saygı duymak gerekir kanaatindeyim. Onların bize verecekleri fazla bir zararları olamayacağı gibi bize hız ve hizmet aşkı verirler; gündüzün geceye muhtaç olması gibi. Hatta imanıma ve kalemime inancımın tam olmasının verdiği cesaretle Allah muhafaza eğer kaderimde kafir olmak takdir olunsaydı Ebu Cehil gibi şerefli ve cesur bir kafir olmayı yeğlerdim. Zaten tarihten günümüze kadar Ebu Cehil gibi samimi ve açık seçik kafirun davamıza hız ve ahenk kazandırmışlardır.
Efendimizin asr-ı saadetlerinden günümüze kadar yıkılan bütün İslam ve Türk devletlerinin temellerine dinamit olan ana unsur münafıkun taifesidir. Bunlar hep suret-i haktan gözüküp kardeşi kardeşe kırdırıp kıs kıs gülerek onbinlerce, yüzbinlerce ve hatta milyonlarca ocaklar batırmışlardır. Bunları ancak yaşayanlar bilir. Hey münafık seni tanıyamadım, beni gafil avladın.
Seninle ilgili en kayda değer hatıram bizim bostanda hıyarları yer­ken bile nasıl usturup ve gizem verdiğindir.
Rabbim en karibüzzamanda kökünüzü kurutsun. Amin!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder