22 Ağustos 2010 Pazar

HIYAR MISIN?

Ben size yeryüzündeki bütün nebatatın en sosyalleşmişi hıyardır desem şaşırırsınız ancak biraz kalem sürttükten sonra pek tabiidir ki siz de hemen bunu kabulleneceksinizdir. Ben nebatatla çok yakından alakadar olan bir zat olarak gerçekten hıyar kadar munis ve çevre şartlarına bu kadar uyum sağlayan bir bitki görmedim siz bos­tan sahibi olarak benim hıyarlarım yerde bitsin diyorsanız hıyarlar yere serpilerek ve hiçbir itirazda bulunmadan toprağın üzerinde yatarak sebzesini büyütüp insanoğlunun zevki selimine sunar. Yok eğer siz müşkülpesent bir insan iseniz benim hıyarlarım toprağa değmeden daha hijyenik olarak yetişsin diyorsanız hemen tez elden çalı, çırpı, çıta gibi malzemeleri hıyar bitkisinin kökünden itibaren yere saplarsınız ve sanki bu bitkinin aklı varmışçasına hemen bu yardımcı malzemeye sarılarak adeta bir sarmaşık gibi yukarı doğru sarılarak büyüdüğü gibi sebzelerini de yere değdirmeden büyütüp hizmetinize sunarlar siz sabahleyin bostanınızı ziyaret ettiğinizde bir de bakacaksınız ki taze ve turfanda hıyarlarınız nezih bir şekilde sallanmaktadır. Eğer Çengelköy yemek istiyorsanız onları hemen koparıp kemali afiyetle götüreceksiniz demektir. Hayır ben ekonomik adamım diyorsanız onların büyüyüp langalaşmasını bekleyeceksiniz de­mektir. Bu aşamada her işte olduğu gibi ipin ucunu kaçırıp hıyarın yenilme zamanını kaçırıp fazla olgunlaşmasına fırsat verirseniz işte o hıyar kesinlikle yenmez çünkü o artık tohuma kaçmıştır. Siz onun dalında kuruyup çekirdek yani tohum üretmesi için değerlendireceksiniz demektir. Ancak evladı şeyatin onunla da oynayıp ifsat etmişse artık o tohumlar bir işe yaramayacak size hıyar vermeyecektir. Çünkü onun da mizanı bozulmuş siz her şeyde olduğu gibi tohumda da tekele mahkum olmuşsunuzdur. Eskiden bizim yerli sebze ve meyva tohumlarımız vardı onların hepsi ifsat edilip bir yerlerin emir ve komutasına geçti. Geçmiş ola. Evet, hıyar, ortamının ve çevrenin çok etkisinde kalabilen bir sebze demiştik. O tarlanın çevresine uyum sağladığı gibi coğrafyaya da fazlasıyla uyum sağlamaktadır. Malu­munuz olduğu gibi dağlık bölgelerin mukimleri fakir de olsalar çok misafirperver oldukları gibi ovanın bereketi ve insanının zenginliğine rağmen ova mukimi hep cimriliği ile temayüz etmiştir. Hıyar bitkisi de bu özelliklerin aynını taklit ediyor dersem şaşırmayın. Fakat ka­naat getirmek için hemen faaliyete geçin derim. Hayrullah ŞANZUMİ bir araştırmacı kimliğiyle bu konuda da tecrübelerine dayanarak dağlık ve serin bölgelerin yetiştirdiği hıyaratın çok çıtır ve leziz olduğunu, buna mukabil ovada yetiştirilen hıyaratın çok semiz büyük ve lastik gibi sert ve kullanışsız olduğunu tespit etmiştir. Dağda yetişen hıyarı biraz büktüğünüzde çat diye bir ses çıkarıp kırıldıktan sonra da etrafa bir rayiha verdiği halde ovada yetişen hıyaratın kabuğu kalınlaşmış sert ve sevimsiz olduğundan naşi onu ne kadar bükerseniz bükün o kesinlikle kırılamaz. O adeta odunlaşmıştır onun cacığı bile olmaz. Eğer besicilik yapıyorsanız onları toplayıp hayvanlara yedire­rek bayağı süt elde edebilirsiniz demektir. Hele hele bu meyanda hıyarları çiftliğe taşımak için bir eşeğiniz varsa o langa hıyarlarını o mübarek eşeğin yemesini seyretmeniz size gerçekten dünyamızın en büyük hazlarını tattıracaktır. Eşek hıyarları yerken öyle karışık farklı ve çeşitli kırılma sesleri çıkaracaktır ki siz eğer biraz kendinizi bu işe verebilirseniz dünyanın en kalabalık ve girift orkestrasını dinliyorsu­nuz demektir. İşte onun içindir ki Hayrullah ŞANZUMİ bütün çalışmalarını har+insan+hıyar müsellesi dairesinde yapmaya çalışarak maksadına maksut olmaktadır.
Sonuçta ortada bir hıyar realitesi var. Biz insanlar onu bile nor­mal seyrine bırakmadığımız gibi hıyarı bazen kısırlaştırıp bazen de hormon vererek deli ediyoruz. Hıyarcağız bize, coğrafyamıza, seramıza ve hassaten bize benzemek için elinden geleni yapmaya sa’yü gayret ettiği ve hizmette kusur etmediği halde biz hıyara “Hayır! Sen bize benzemeye gayret etme! Biz sana benzemeye çalışıyoruz” diye­rek adeta hıyarlık yarışına giriyoruz dersem yanlış yapmış olmam ka­naatindeyim. Ortada hıyar eksenli bir hayat bir tarafta biz öbür tarafta eşek hıyarın albenisi olanlarını biz kaba ve bayat olanlarını da eşeğe yediriyoruz. Ancak sonuçta yiyen ve yenilen iki taraf ortada bir meta neticeten eşekle aynı safta aynı besinle besleniyoruz desek ayıp olmasa gerektir. Tam bu hengâmede Maksutoğlu hocamın bir sözü aklıma gelmişken onunla makalemi bağlarsam hayırlı bir iş becermiş olacağım inşallah… Hocamız bize mucitlerin hep serin ve dağlık bölgelerde yaşayan insanlardan çıktığını söylerdi. Sıcak ve ovalık bölgelerde bolluk ve zenginlik olmasına rağmen bu bölgeler­den kolay kolay mucit çıkmayacağını üzerine basa basa izah etmeye çalışırdı. Gerçekten hıyarda da durum aynı değil mi? Dağlık ve serin yerin hıyarıyla yani Çengelköy’ün hıyarıyla langa hıyarı bir mi? Gören Allah için söylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder