26 Temmuz 2010 Pazartesi

ASİTANEDE MUALLİMLİK FASLI

Bin bir sıkıntı ve zaruretlerle mücadeleden sonra lisans tahsilimi tamamlamış ilk defa yürürlüğe giren muallimlik sınavını da başararak Sarıyer Hacıosman bayırı Rüştiyesine muallimlik tayinim yapılmıştı. Ancak tedbiren sözleşme yaptığım bir kolejde çalışmak mecburiyeti hâsıl olduğundan naşi orada göreve başlamıştım. Aldığım ücretle kalacak herhangi bir mekân kiralama imkânı olmadığından ve talebelik sıfatımda ortadan kalktığından dolayı yine herkes gibi müşterek kullanacağımız bir ev arayışına girişmiştim. Malum bir cemaatin öğretmenlerinin kaldığı evlerden birinde kalabilmek için bu işlere bakan zatla görüşmek için haftalarca bekledim. Büyük hatırlı insanlar devreye koydumsa da nafile; çünkü onlar hangi merkepten kaç kilo süt alabileceklerini çok iyi bildikleri için beni almaya yanaşmadılar. Ancak aracılara da yok diyemediklerinden lanet olsun sadedinden beni birkaç mağdurun kaldığı bir bodrum dairesine yerleştirdiler. Ben herkesle mesafeli olarak işimden evime gidip geliyordum. Hayat mücadelesi her safhasında bir başka cilve sunuyor insanoğluna, evde lüzumsuz psikolojik baskı, okulda cadaloz müdireyle maruz kaldığınız ortam, hayat çileden başka bir şey ifade edemiyor. Hele hele branştaşım olan Cezmi Efendinin kaprislerini unutmak hiç mümkün değil; derken bir gün maaşımı almış evdeki arkadaşlarıma iki kilo baklava alıp ikram edecektim ki evin büyük zerzevat Efendisi tatlıları aldığı gibi çöpe atmıştı. Kendisine nedenini sorunca o “Biz her yerden mekulat almayız çünkü yağı muhtevası belli değil” deyince zaten mecburiyetten mütevellit kaldığım evden bavulumu alarak daha kötü olan ancak hürriyetime halel gelmeyecek öğrencilerin kaldığı bağımsız ahşap bir eve taşınıp onları yine Çalab'a havale ettim. Yeni evimde kimsenin kötü bakışlarına maruz kalmıyordum. Amma yastığımın üzerinden çok akrep ve haşarat avladığımı unutamıyorum. Bir süre de bu şartlarda hizmet ettikten sonra ikinci yıl başka bir kolejde çalışmak mecburiyeti hâsıl olmuştu. Burası gerçekten Asitane’nin sonradan görmüş varoş orijinli şımarık çocuklarıyla doluydu. Yönetimin de onlardan farkı yoktu. Buradaki en acı hatıram hamile kalan müzik muallimine zamanın müdiresi tarafından milletin içinde bağırarak “Burası özel okul ben sana hamile kalmayacaksın demedim mi?” diye hakaret etmesi ve kadıncağızın hüngür hüngür ağlaması olmuştur. Demek ki o yıllarda kapitalizm memleketimizde acımasızca dişlerini göstermeye başlamıştı. Gerçi batıda da kapitalizm vardı ancak biz Komünizmi de, Kapitalizmi de, İslamı da kendimize benzetmekte pek de ustaymışız vesselam.

Sizinle çok enteresan bir tespitimi paylaşmak istiyorum.

1) Kaldığım evde İslamcı kurallar uygulanıyordu.

2) Çalıştığım okulda Komünist kurallar uygulanmaya çalışılıyordu.

3) Çarşı pazarda Kapitalist kurallar acımasızca uygulanıyordu.

Evet, her gün üç rejimle baş etme çabası bir zulüm mekanizması. Birini al öbürüne vur; çünkü bunların hepsi benim kültürüme yabancıydı. Dev gibi devletler bu rejimlere dayanamayıp yıkılırsa ben nasıl ayakta kalabilirdim. Sizi temin ediyorum biz mağlup medeniyetin çocukları olarak o kadar da taklitçi bir derekeye düştük ki eğer ortalığa bir dedikodu yayıp hakim medeniyetin evlatlarının kıçından yiyip içip beslendiklerini bir duysak başta sosyetemiz ve hemen varoş çocuklarının hiç tereddüt etmeden ve muhakemeye ihtiyaç duymadan kendilerine hemen alttan hıyar mekulat ve meşrubat sokma temrinleri başlarsa hiç şaşırmam. Evet, ortalıkta sürünmekten bıkmıştım, bağımsız kendime ait bir evim olsun istiyordum. İlk anlaştığım bir cinsi latifle izdivaç kurup hayatımızı birleştirdik birleştirmesine bin bir pişman olmuştum. Çocuk edinme faslı her gün didişme kavga gürültü refikamı aklı selime davet edip ya anlaşalım ya da yollarımızı ayıralım faslı. Bir sene ayrı yaşama faslı mahkemeler faslı ve kendimi çocuğuma feda etme kararı kavga, kavga, kavga meğer bu realite medeniyetimin mağlup olduğu günden beri her Türk ailesinin üslubuymuş, (Lütfen istisnalar anırmasın çok istiyorlarsa Tanrı aynısını onların da başına versin. (Âmin).

Çünkü beklentiler bulunamayınca mutsuzluklar, pişmanlıklar ve çevre baskısıyla ailenin devamının sağlanması çabası faslı ve son nokta Türk ailesinde çözülme her gün artan boşanma ve çocuk dramları bütün problemlerin tek bir sebebi vardı. O da Medeniyetimin mağlup edilmesiydi. Ancak biz sivrisinek avına devamla geçiriyoruz ömrümüzü. Bu da geçer ya hu!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder