26 Temmuz 2010 Pazartesi

MEDENİYETİM CAN ÇEKİŞİRKEN

Vakti zamanında Sarhoş Ruhbanlar Tekkesinde hukukla iştigal eden zevat vardı. Bunlardan biri yargıçlık diğeri de dava vekilliğinden tekaüd olup Balçova’da ikamet ediyorlardı. Her görüşmemizde vakti saatinde görevinin henüz başındayken iktidar sahibiyken kendisine yüz daire tutarında bir rüşvet teklif edildiğini ve almaya tenezzül etmediklerini anlatırlardı. Ben de bu zevatı, hakikaten hak riayetçisi kabul ederdim. Bilahare kendileriyle muamelatımız neticesinde bunların mavra olduğunu görünce sükût-u hayale uğramıştım. Meğer zevatı kiram bu teklifi aldığında cesaret edemediği için rüşveti almamıştı. Çünkü bu melanet işlere bulaşmak da bir cesaret işidir. Siz eğer bu dürüstlüğünüzde samimi olsaydınız her şeyi göze alarak basına açıklama yapar bunların önünü keserdiniz. Böyle bir tedbire başvurmadığınız için ya yalan söylüyorsunuz ya da söyledikleriniz doğrudur amma bu rüşveti cebinize indiremediğiniz için büyük bir pişmanlık içerisindesiniz. Hakkınızda Hukukullah işlesin âmin.

Bu misallerden anlaşılacağı üzere bizim yenik medeniyetimizin müstemleke zihniyetli aydınlarını üç kategoride mütalaa etmemiz mümkündür.

1- Tamamen kiralanmış aydınlar

2- Yarı kiralanmış aydınlar

3- Bir türlü kontak kurup kendisini herhangi bir mahfile kiralatamadığı için ızdırap çekerken öbür taraftan da sadece ve sadece çaresizlikten ve imkânsızlıktan mütevellit muhafazakâr geçinmeye mahkûm olan aydın kesimi.

Diğer makalelerimizde de işaret etmeye çalıştığımız gibi bunların fazla bir ilkesinin olmadığı, gerek doğup büyüdüğü ve gerekse desteklenip iyi bir eğitim almaları için ferdi ve sivil kuruluşlar tarafından desteklenip milli ve muhafazakâr kalmaları için her türlü destekle taltif edilmelerine rağmen, bir gün hizmet fırsatı bulup şükran borçlarını ödemeleri zamanı geldiğinde bir de bakıyorsunuz ki gemi hemen terk edilmiş. Süfli bir ferdi menfaat uğruna milli menfaatler feda edildiği gibi hasmı olan bütün ecdadını sömüren insanlar tarafından kabul görmüş olmanın heyecanıyla sekerat yaşıyor. Bir de bakıyorsunuz ki boşuna kürek çekmişsiniz gayretleriniz nafile olmuş.

Son zamanlarda insanlara bir erdem gibi kabul ettirilen Makyavelist düşüncenin muhafazakâr kesimde de son noktasına kadar yükselmiş olması beni hakikaten endişelendirmektedir. Bu anlayışın tabii sonucu olarak da hırsızlık arsızlık psikolojisine şahit olunmaktadır. Hedefe-amaca ulaşabilmek için haklı haksız her türlü kazanımı kendisinin tabii hakkı olarak görüp hukuka ve Hukukullaha girmeyi tabii bir hayat üslubu olarak görmek ve bu uğurda ne gerekiyorsa herkese, her kuruma her şeyi reva görmek alışkanlığını hak ve tek kurtuluş çaresi olarak benimsediler. Sonuçta birçok problemle birlikte başta hırsızlık ve arsızlık problemiyle hormonlu aydın realitesiyle karşılaştık.

Medeniyetimiz yenilip mağlup ve mağdur vaziyete düşünce herkes başının çaresine bakmaya çalıştı. Bu hengâmede millet olarak son bir huruç harekâtı yapıp ölüm kalım savaşı vermektense en uyanık fertlerimiz her şeyi feda ederek kendileri ve çocuklarını kurtarmak için düşmanla her türlü ittifakı tabii bir hak ve tek kurtuluş çaresi olarak benimsediler.

Bu kesim kendisini yetiştiren yüce milletine borcunu ödemek için gerekli liderliği yapıp onu layık olduğu muasır medeniyet dedikleri tezgahın şerrinden kurtarmaya gayret etmesi yönünde hareket etmesi gerekirken, bir de bakıyorsunuz ki, en uyanık fertlerimiz kendilerini kurtarmaya çalışırlar. Ancak bu bataklığı kurutmak varken sivrisinek avına çıkmak gibi bir şey olsa gerektir bu gayretleri.

Seçim beyanatlarında millici, milli muhafazakâr vatanperver çağrılar seslendirirken bir de bakıyorsunuz hangi yelpaze iktidara gelirse gelsin göz kırptıkları mahfillerin emir ve komutlarını bize verdikleri vaatlere tercih ediyorlar. Ah! Medeniyetim Ah! Temenni ederim ki bir gün senin de gönlün görülür. Eğer medeniyetiniz bunalım geçiriyorsa o medeniyetin mensubu olan mağdur ve de mazlum mensuplarının da en küçük bir fırsat bulduklarında nasıl firar eylediklerini bir film şeridi gibi seyredersiniz. Şahsen ben Hayrullah Şanzumi olarak birçok gurebanın okutulup statü sahibi olmasına gayret ettikten sonra ortaya çıkan ucubeye hayret etmişimdir. Bunları misallendirecek olursak

Hırsızlık ve Arsızlık Psikolojisi: Eğer medeniyetiniz yenik düşmüş bu medeniyetin çocukları da kendi başlarının çaresine düşmüşse işte o zaman felaket başladı demektir. Çünkü medeniyet bir aileye benzer, o ailenin her türlü imkânı mevcut iken birden evin babası iflas eder veya rahmeti rahmana vasıl olursa işte o ailenin başına gelecekleri bir tahayyül edin bakalım. Çocukların annesi eğer biraz genç ve güzelse en başta amcaları, yakınları, komşuları o kadıncağıza musallat olur, en namuslu ihtimalle nikâh altına alıp onu çocuklarından ayırırlar.

Çocuklar doğru yetimhaneye, artık orada onların başına neler gelir tahmin edersiniz. Aile biraz feodal yapıya sahipse çocuklar kimseye verilmez amma birer köle muamelesiyle çalıştırılır. Köle çocuklar eğer kız ise biraz büyüdüğünde zorla birisiyle nikâhlanır. Eğer erkekse ona zorla evde kalmış bir kız veya uygunsuz birisi ile nikahlanır ve her fırsatta ona eşekoğlu eşek olan tabii statüsü hatırlatılır. Eğer yetim kalan çocuklar biraz daha şansızsa çocuk tacirlerinin ve hatta organ mafyasının veya çocukları zorla dilendirerek istismar edenlerin eline de geçebilirler.

Bir de medeniyetimizin ana sacayağından olan dominant kültürünüzün bu hengâmede hercümerç olduğuna şahit olursunuz. Binaenaleyh medeniyetimiz hâkim gayrimüslimler zimmî hukukuna tabii iken biz Müslümanlar da kardeşliğin en esaslısı olan din kardeşi idik. Bu psikolojimizde bozularak yerine cemaat kardeşliği tesis edildi.

Buyurun buradan yakalım…

Cemaat Psikolojisi: Her dinin ve hatta her inancın kendine has cemaatleri vardır. Bunlar sosyolojideki cemiyetten önceki aşamayı ifade etmekten çok birer ideoloji üslubunu deruhte etmekten başka bir işe yaramazlar. Bunlara göre kendi dinlerine mensup olmanın hiçbir anlam ve değerleri yoktur.

Eğer siz onların cemaatlerinin bir üyesi değilseniz onların dinine mensubiyetinizin hiçbir değeri yoktur. Onlar size müellefe-i kulub (yani kalbi kazanılabilecek aday mahlûk) olarak bakar. Size ancak ve ancak kendileri gibi olmaya müstakbel bir aday olarak bakarlar. Eğer mensubu olduğunuz söz konusu cemaatlerde ağabey konumunu işgal edebilme yeteneğine veya ayrıcalığına sahipseniz sizin için yok yoktur. Ancak dinde olduğu gibi cemaatlerde de ayakçı olmak mecburiyeti ve mahkûmiyeti hâsıl olmuşsa sizi Çalab görsün.

Artık her şeyiniz bizi rahatlatan inancımız olan Ahirete kalmıştır. Sabır sabır zehebe ilel Kabir.

Sonuç olarak medeniyetimizin can çekişmesinin tabii bir refleksi olarak fakirlik problemi de beni çocukluk dönemimden beri hep meşgul etmektedir. Kendi kendime, benim milletim niçin hep fakirlik çekiyor yoksa biz bu duruma mustahak mıyız diye beyin jimnastiği yapmışımdır. Bilahare edindiğim tecrübeler ışığında dünya fakirlik politikaları yaptırımı ve bunların uzantısı olarak da dâhili fukaralık politikalarının insanları uyuşturarak canından bezdirmesi Binaenaleyh bizlerin işte ben de varım diyemememiz, henüz çocukken kullandığımız kırtasiye malzemelerinin bile özellikle toplu iğne kutularının üzerinde Made in China (Çin Malı) yazısı beni çok üzerdi. Ağabeyime sorardım. Acaba bunları biz üretemez miyiz diye o küçücük yaşta kendime hep dert edinmişimdir.

Eğer biz başta kendimizi, siyasetimizi, ekonomimizi ve kültürel yapımızı yeniden değerlendirip bir restorasyon faaliyetiyle kendimize gelebilirsek can çekişen medeniyetimizi tedavi edip ölümden azat edebileceğimiz gibi ona tekrar hayat hakkı verebileceğimizi unutmayalım. Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder