Bir defasında Köroğlu’nun Bolu’sundan geçiyorduk. Fırsat eğitimi olsun diye bir mektebe vasıl olduk. Tedrisat tam hız devam ediyordu. Yalçın bir it oğlu it vardı. Canı istediğinde it, canı istediğinde tebdili kıyafet edip muallimlik yapardı. Yine itliği tutmuştu, çağdaş şairân ve edibânı terennüm ediyordu. Dersin nirengi noktasını özel bir ismet oluşturuyordu. İsmet aşağı, İsmet yukarı tam bir saat İsmet… Zil çalıp ders tekâmül ettiğinde Yalçın içini çekerek:
“Maalesef çocuklar onu kaybettik” deyince
“Öldü mü?” dediler.
“Hayır onun beyni tebdili mekan eyledi.”
“Nasıl yani?”
“O eskiden iştirakıyyûn şairiyken şimdi o bir örümcek kafalı oldu” denildi.
Bu İsmet’i ağabeyimden dolayı tanıyordum. Onunla beraberce Engürü’de tepenin haceti medresesinde Frenkçe tahsil etmişlerdi. Kendisini çok merak ediyordum. Bu vesile ile atladım Dersaadet’e geldim, doğru çıdam yayınevine vasıl oldum. Bu Özel zevatı kiramı buldum. Edramı anlattım. Çok keyiflendiler. Böylece kendisi ile dost olmuştuk. Bu zat çok özel bir zevattır. Çok kaprisleri vardır. İnsanı muhatap alıp konuşmaları çok büyük bir şanstır. Hele hele onun Valdo Kazım’la beraber kebap yemelerini seyretmek büyük bir saadettir. Kazım’ın leblebi öğütür gibi dişleri içinizi gıcırdatırdı. Bir gün Özel Şair Efendinin ferman buyurarak Taşları Yemek Yasak demesi biz gurebayı bayağı rahatlatmıştı. Artık özel şairin iltifatına mazhar olmuştuk. Şeyh Hayrullah diye hitabına mazhar olmak bizi Asitane'ye bağlamıştı. Yayınevinde defalarca kabul gördük, yıllar geçtikten sonra milli vezaifimi ifa için şarka gidiyordum. Gece saat 24’te, Özel’le karşılaştım:
“Hocam Allahaısmarladık! Dandanakan Savaşı’na katılmak üzere cepheye gidiyorum. Canım feda amma bana zimmetlilere acıyorum. Bu yanlışı da anlamakta zorluk çekiyorum.” dediğimde, o güzel kahkahasıyla:
“Yahu bunu anlamayacak ne var! Bazı sistemler yanlış yapmak için kurulmuştur.” deyince kafamdaki bütün soruları halletmiştim.
Pek tabiidir ki o özel bir insandı. Adeta özel yaratılmıştı. Özel düşünürdü, özel yazardı, özel konuşurdu ve en önemlisi o çok özel yaşardı.
Yıllarca yaptığım tetebbuatımda aslında onun iştirakıyyûna ihanet etmediği, bilakis iştirakiyyûn ile örfümüzü birleştirmiş, üzerine de Türklük damgasını örmüştü. Bana göre o hala iştirakiyyeyi sinesinde barındırıyor, dominant kültürünü ve Türklüğünü de gururla ifade eden ve hatta Türklüğe herkesten farklı bir tanım getiren özel bir Aydın…
Evet, ona göre Türk gâvurla mücadeleyi göze alan insandır. Hatta “Hz. Muhammed ilk Türk’tür” demesi fırtınalar koparmıştı. Filhakika, Türk tasavvufuna göre elhak doğrudur. Bir gün kendilerini bir toplantıda takdim etme şerefine nail oldum. Hazirûnu ufku dar akademisyenler oluşturuyordu. Özel’in her söylediğine ansiklopedik laf kavuşturmaya çalışıyorlardı. Tam bir kaos, kimse birbirini anlamaya çalışmıyordu. Pek tabiidir ki akademisyenlik bir faaliyettir, onsuz olmaz. Ancak karşınızda da bir sanatkâr ve eylemci bir düşünür var. O bizim “sivil hoca”mız, siz ise “resmi hoca”larımızsınız. Resmi kurallar dışına çıkmanız mümkün olmadığı gibi, Özel’in de kendisine “fikir kelepçesi” takma mecburiyeti yoktur. Eğer o geniş bir perspektiften bakamasaydı, aykırı olmasaydı özel olamazdı. O bizim Cumhuriyet döneminin en özel ve en cinslerindendi. Bunu fazlasıyla hak etmişti.
Özel Bey, bana göre ne bazılarının zannettiği gibi marjinal bir sosyalist, ne marjinal bir Müslüman ve ne de marjinal bir Türkçüdür. Onun bu değerler silsilesi üzerinde bazı hayat dilimlerini yoğunlaştırdığını söyleyebiliriz. Haddizatında Özel Bey bir balarısı misali komünizmadan, dominant kültürümüzden, hâsılı batıdan, doğudan, kuzeyden, güneyden istifade ederek, kendi nev-i şahsına münhasıran bir çeşit kilim dokumuştu. Hocam bu ne biçim sentez diye itiraz edecek insanlara şunu deme hakkını kendimde buluyorum. Bu kadar cins ve aykırı bir insan hakkında kalem oynatabilmenin vereceği cesaretle biraz da olsa ben de aykırı olsam hakım gerektir. Çünkü Özel Bey komünizmadan istifade ettiği halde onları da, İslam’dan istifade ettiği halde İslamcıları da, Türklüğü kana kana yaşadığı halde Türkçüleri de acımasızca eleştirebilme cesareti göstermiştir. Yani kimseye imamın elindeki cenaze gibi teslim olmamıştır.
Hiç unutamıyorum. Bir gün Diyarbakır kolordusunun nizamiye kapısından bir vesile ile içeri girerken, muvazzaf zabitanın, ideolojik yelpazemi test etmek için bana:
“Özel Bey’i tanıyor musunuz?” sorusuna muhatap olmuştum. Bir gün de medyadan öğrendiğime göre bu zevat-ı kiram soyadını özel olarak değiştirmiş. Oh be Hocam! Çok ama çok mütenasib düşmüş. İsmet büyüğümüze en derin saygılarımızla. Aflarına sığınırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder