26 Temmuz 2010 Pazartesi

DERSAADETTE KÜLTÜREL FAALİYETLER

Asitane’de geçirdiğim yıllarımın hepsini dolu dolu ve doya doya değerlendirmiştim. Gerek devletin resmi kurum ve kuruluşlarının ve gerekse sivil toplum kuruluşlarının bütün faaliyetlerini takip eder mutlaka katılmaya çalışırdım.

Bunlardan bazılarını sıralayacak olursak Münevveranı Etrak Ocakları, Türk Ocakları, Kubbealtı Organizasyonu, İblis Vakfı, Türk Edebiyatı Vakfı, KOCAV Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Tarih ve İslam Araştırmaları Vakfı, bütün milli ve yerli vakıflar ve hasseten Atatürk Kültür Merkezindeki bütün faaliyetler, sinemalar, tiyatrolar, spor müsabakaları ve bahar gelince Edirne’ye gidip güreşleri takip etmek gibi aklınıza gelebilecek her türlü etkinliği ya takip ettik ya katıldık ya da en azından muhabbet besledik kesinlikle dördüncü kişi olma durumuna düşmedik.

Kültürel faaliyetlerden en çok istifade ettiğim ve haz duyduklarım başta Türkiyemizin yetiştirdiği kıymetli ilim, irfan ve sanat adamlarından çok feyiz aldım.

1) Üniversite hocalarının Konferanslarını hiç kaçırmadım.

2) İrfan sahibi olarak da rahmetli Muzaffer Ozak Hoca Efendi’ye çok özel muhabbet besleyerek yaklaştım. Gerek, sahhaflık mekânı ve gerekse cerrahi hizmet verdiği mekânı ziyaret ederek bir dinin teassubundan nasıl arındırılabileceğini ondan öğrendin. O bizi birçok konuda rahatlattı. Yine Hüseyin Avni’nin mezarının başında yapılması gereken hareketi ondan öğrendim. O rahmeti rahmana vasıl olunca ondan alamadıklarımızı müteselsilen Emin Işık Hocadan bilahare ona uzak kalınca Eczacı Memduh Cumhur beyden aldığımız menkulatla iktifa etmeye gayret ettik.

3) Dersaadet isminden de anlaşılacağı gibi saadet yeri aradığınız her şeyi bulmak için fırsat bu güzel şehrimizde isteyen Çalabını isteyen belasını her ne isterseniz onu bulmamak na-mümkün. Eğer bir şeyi arayıp bulamadığınızı söylüyorsanız hilafi hakikat kabul edilir nakısayı kendinizde arayın derim.

4) Dünyanın en kaliteli sanat adamlarını da bu şehirde görüp şereflenmek ise size kalmış bir şey. Hat, Ebru, Çini, Tezhib v.s. gibi gerek eski ve gerek yeni sanatların hepsi burada.

Yine uzun yıllarımı verdiğim mekânlardan biri de Atatürk Kültür Merkezi’dir. Buradaki Türk Sanat Müziği konserlerini hiç kaçırmazdım. Diğer sanat etkinliklerini de en azından merakımı giderip bilgi sahibi olacak kadar takip ederdim. Bunlardan biri opera faaliyetini takip edişim ve hazirunu ayaklandırışım çok meşhurdur. Ancak yaptığım tespitler neticesinde şu realiteyi sunmak isterim ki müdavimlerin hepsinin bizim insanımız olmasına rağmen her sanat gösteri, konser veya orijini ve gerekse kabul gördüğü çevre açısından bu insanları birbirinden ayıran herkesin net çizgileri söyle ayrılabilir.

1) Giyim kuşam

2) Bindikleri araçlar

3) Konuşma tarzları

4) Beslenmeleri

5) Meslek grupları

6) İkamet ettikleri mahalle

7) Endam

8) Beden dillerine dikkat edildiğinde bunların hepsi Türk olduğu T.C. kimliği taşıdıkları ancak bir Türk sanat müziğiyle halk müziği dinleyenle opera veya tiyatro müdaviminin dünyaları bir birinden tamamen farklıdır.

Demek ki biz milletimiz için bir asgari müşterek oluşturmamışız. Bu güne kadar edindiğim tecrübelere göre eğer bir milletin bütün evlatları fakir olsun zengin olsun eğer aynı türküye ağıt yakamıyorsa, aynı müziğe ayak uyduramıyorsa, aynı şiirden zevk alamıyorsa, aynı nesirden nasibini alamıyorsa o işte bir sakatlık vardır derim. Konuyu vuzuha kavuşturmak için Sayın Ali Murat hocamızın bir değerlendirmesini aktarmak istiyorum. Batılı bir mimara Süleymaniye’yi gezdirseniz en fazla ya, ya deyip geçiştirirken, Anadolu’nun herhangi bir karyesinden bir çobanı getirip aynı eseri ziyaret ettirdiğinizde adamcağız camiyi iyi bir süzdükten sonra bir de bakarsınız ki gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştır. İşte ötekiyle farkımız budur. Maalesef bu hasletimizi kaybetmek üzereyiz. Ve Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi “Durun Kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak”.

Biz bu çalışmamızda bir İstanbul tarihi verme gayretinde olmadığınız için teferruattan her ne kadar kaçınsak Asitane’de ki kültürel faaliyetlerin köşe taşları olan Hadesten ve Necasetten arınma mekânları olan Türk hamamlarıyla yüce Çalab'a kıyam, rükû ve secde edilen ulu ve ölümsüz mabedleri de hatırlatmak isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder