Bu gezimizde otobüsümüz zor bela çıkarak Adıyaman’ın Nemrut Dağı’nın eteklerinde bulunan Kahta ilçesi Karadut beldesinin üst tarafındaki Fırat motel tesislerinin bahçesine vasıl olmuştuk. Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Ord. Prof. Özcan Hocaefendi tam bu esnada ilk göz kestirdiği elmayı dalından kopararak ısırdı. Ve:
“Oh be! Ne hoş elmaymış” diyerek içini çekti.
Bunu duyan Hayrullah ŞANZUMİ hemen lafı kavuşturarak:
“Hocam! Bu teaccüp neden?” diye sorunca, ÖZCAN Efendi:
“Böyle güzel, mayhoş, leziz ve latif bir elmayı 60 senelik ömrümde ilk defa tadıyorum” dedi.
Hayrullah Efendi de işin farkındaydı zaten o bölgenin evladıydı, bir de 27 sene önce gezdiği yöreyi tekrar görmenin verdiği heyecanla ve bir bakıma da acemilere rehberlik bahanesiyle döktürüyordu.
Hayrullah özetle:
“Hocam! Bu elmanın tek bir hususiyeti var. O da hormonsuz olması” deyince, Ord. ÖZCAN Efendi bu izahatı yeterli bulmayıp:
“Nasıl yani?” deyince, Hayrullah ŞANZUMİ de onun müşahhas olarak idrak edebilmesi babından:
“Nasıl olacak Hocam! Çok kolay. Sizin hormonsuz profesör olduğunuz gibi…”
Binaenaleyh bir profesör beynini batıya, batının batısına veya herhangi bir lobiye kiralamamışsa işte o hormonsuz profesördür. Adeta söz konusu elmamız gibi.
Bir nüktedan olarak bu teşbihi yapmak Hayrullah Efendi’nin tabii hakkıydı. Çünkü hem kendi coğrafyasını bir taraftan tanıtıyor ve hem de inciler döktürüyordu. Ecdadın yaptığı da bundan başka bir şey değildi. Çevreyi kullanarak ifadelerini süslemek ve daha kolay anlaşılıp dersler çıkarabilmek… Dedem Korkut da bunu yapmıştı, Yunus da, Nasrettin de, Ebu’l-Hoy da, Hacı Bektaş da…
Tam bu esnada yiğitlik yapası gelen ÖZCAN Efendi Fırat motel tesislerinin sahibi olan Abuzer’in dedesinin Çanakkale’de kullandığı antika çakmaklı tüfeğini kaparak, oradan sürüler halinde seken kınalı kekliklere doğrulttu ve tetiğe bastı. Hey ÖZCAN hocam ne yaptın sen? Şimdi yaptığını beğendin mi? Toprağıma konuk olarak geldin amma kınalı kekliğimizi kalbinden vurdun. Kınalı keklik kana bulanmış, can çekişiyordu. Ali Osman yiğitlik gösterisi yapmıştı ama o da yaptığına bin pişman olmuştu. Ancak yapacak bir şey de yoktu. Çünkü olan olmuştu gayri. Özcan Efendi tam on senedir kınalı kekliğine gözyaşları döküyordu. Neredeyse az kalsın benim gibi bir meczup oluyordu. Hayrullah ona Hızır gibi erişti. Ona 5 yıl önce mebus olması için Muhsin Efendi’yle iş tutturdu. Partisinin hepsi kadar yalnız kendisi oy aldı. Dün de beni hatefle arayarak yeni hizbine destur vermemizi arz etti. Biz de tekabbelallah dedik. Hz. Devlet Efendi’ye ricada bulunduk. Dedik ki:
“Efendim ya devlet başa ya kuzgun leşe.” O da:
“Pekâlâ! Memnuniyetle ÖZCAN Efendiyi Karaelmas bölgesinden listeye alıyoruz.” dedi.
Hayırlar ola Özcan Efendi. Duydun mu işte hayırlar ola sana müjdeler ola. Sen artık mebus oldun.
1) Ya T.B.M.M.’ye mebus oldun
2) Ya Milletimin gönlünün mebusu oldun
3) Ya da seni gönlüne mahpus eden kınalı kekliğinin mebusu oldun.
Bunlardan hepsini oldun. Ama biraz temkinli olursan kesinlikle birisinin mebusu oldun. Artık sen rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin İstanbul’dan seçim bölgesi Antalya’ya revan olurken külüstür jipte söylediği son cümlesinde olduğu gibi, artık sen bu defa ya mebus ya da mahpussun. Haydi, hayırlar ola.
Seyahatimizin sadedine gelecek olursak Hayrullah ŞANZUMİ Nemrut Dağı’nın tepesinden seslenerek:
“Hey insanoğlu insan! Eğer kafasını, beynini, ruhunu başka milletlere kiralamayan profesörlere, siyasetçilere, bürokratlara, işadamlarına velhasıl cümle aydınlara serzenişte bulunarak, eğer bu halinizi muhafaza edebilirseniz siz de hormonsuz rütbesine vasıl olursunuz” dedi.
Bu çağrı belki asırlarca böyle devam edecek.
Bu vesileyle Hormonsuz elmadan, hormonsuz profesör ünvanı verilen ÖZCAN hoca bütün Aydınlar Ocağı riyaset ve azaları tarafından tescil gördü. Sadece bununla da yetinilmedi. ÖZCAN’ın kınalı kekliği çakmaklı tüfekle vurması da değerlendirilerek, özvurucu sıfatıyla birleştirilerek bütün camiamız bu seyahatten sonra onu hormonsuz ve özvurucu ÖZCAN hoca olarak benimsedi. Evet, bu da yetmedi bir de mebusluk sevdası onu da biz devlete ve millete arz ederek şimdiden sonucuna razı olmaktan başka elimizden bir şey gelmiyor.
Saniyen malumu âlinizdir ki eskiden hormon diye bir şey yoktu. Çok üretmek endişesiyle hormon icad edilmiş, bol meyve ve sebze mahsulâtı alınırken bir de ne görelim; her kolay kazançta olduğu gibi hormon illeti de kansere sebebiyet vermişti.
Size soruyorum! Sebzenin, meyvenin hormonlusu kanser yapıyorsa, acaba insanın hem de eğitimli ve devletin, milletin kaderini elinde tutanların hormonlu olduğunu tahayyül bile edemiyorum. Büyük felaket…
Hayrullah ŞANZUMİ bütün ülkemin insanlarının ve de nebatatının hormonsuz olması özlemi için Nemrut Dağı’nın tepesinden haykırarak sesleniyor ki, Aziz milletim ve mübarek vatanım duysun. Binler selam.
Muhtasaran:
Hormonsuz özvurucu ÖZCAN Efendi iki suç işlemişti:
1) Merhum mütefekkir Orhan Şaik GÖKYAY’ın kitabında buyurduğu gibi o, Fırat Motel’in bağına destursuz girmişti. Yine destursuz girdiği bağda da rahat durmamış, Adem dedemiz gibi yasaklanmış elmayı destur almadan ısırmıştı.
Neden izinsiz girersin Hocam? Yine neden izinsiz ısırırsın Hocam. Hormonlu olmuş, hormonsuz olmuş sana ne? Senin olmayan elma seni baştan çıkarır.
2) Yine Özcan hocamız meşhur kınalı kekliği, kör Abuzer’in dedesinin Çanakkale Savaşı’nda kullandığı antika çakmaklı tüfekle vurmuştu.
Hormonsuz ÖZCAN bu suçlarından dolayı gönüllerin Divan-ı Harb’inde yargılandı. Birçok entrikalara hedef olmuştu, ancak aklandı. Rüzgâr kayadan ne anlar, vurdukça temizler. Çünkü o granit gibi bir vatan evladıydı. Vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder