26 Temmuz 2010 Pazartesi

LOKMAN HEKİME EŞKAZAN FASLI

Bu kadar iniş çıkış, fazla coğrafya değiştirmek ve birçok karakterde farklı ortam ve farklı mekânlara muarız kalmak dâhili ve harici şartlar neticesinde şiraze ve zıvana düzeneğinde sarsıntı. Binaenaleyh bir faninin taşıyacağı yükten fazla polemik ve derde düçar bir hengamede derde deva ararken bir taftan klasik alternatif tıp bir taraftan da modern tıbbın gereğini yerine getirebilmek için içinde bulunduğum haleti ruhiye nispetinde kendileriyle teatide bulunduğum ruhbanların “Ecinniyatla” alakamın olmadığını ve beni modern tıbba yönlendirmeleri muvacehesinde Ebucehilin paşamla birlikte beni sahtekar Takas adında birisine götürmesi ve tam altı tane değişik ilaca müptela edip beni mahv-ı perişan edip sürekli hastası haline getirip nemalanması gayreti bu esnada nöbetlerimin sürekli artması ve büyük ızdıraplara düçar olmam ve gittikçe mezara doğru yol almam bu esnada cahil çevremin bana sahip çıkmaları gerekirken bu ilaçlara maruz kalmama devam şeklinde inatlarına artık dayanamayarak dönemin Şeyh-ül islamı, Üsküdar imparatoru rahmetli Abdullah Taşdelen Hoca Efendiye telefon edip halimi arz edip bize sahip çıkmasını istedikten sonra “Evladım, sana şifa vermeyen ve seni sürekli tahrip eden bir ilacı tabipte vermiş olsa kullanma. Sen kendi kendinin doktoru ol tamam mı” diyerek tavsiyede bulundu. Sonra bütün ilaçları çöp kutusuna atarak bu derdin çaresinin devrin en büyük epilepsi âlimi Prof. Dr. Esat Eşkazan Beyefendide olabileceği duyumuyla kendisinden randevu alabilmek için günlerce beklerken tevafuken hemşehrim, Üsküdar Rıhtım Eczanesinin sahibi eczacı Mehmet Tacir Bey tavassut edip bizi görüştürdü.

O zaman Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim Üyesi idi. Esat hocama başımdan geçenleri anlatınca sinirlenerek işte ben böyle sahtekârlar ile hep mücadele ediyorum diye bağırdı. Meğer daha önce kullandığım reçetedeki ilaçlar nöbetleri arttırmayı ve tetiklemeyi sağlayan ilaçlarmış. O eski tabip te gerçekte pratisyen olup Azerbaycan’dan sahte bir ihtisas belgesi alıp insanoğlu’nun üç beş kuruşunu almak ve dünyada biraz daha lüks yaşabilmek için katledip feda ediyormuş; neyse demek ki ben yine de şanslıymışım. O sahtekârdan bir vesileyle kurtulmuş ve emin ellere emanet edilmiştim. Muayene faslı filmler, tetkikler ve teşhis faslı gerçekleştikten sonra bir tek ilaç yazılıp tedavimi başlatmış oldu.

Bu esnada on seneden beri ben sürekli hocama gidip geldim. Hocam sonra yaş haddinden tekaüd olunca özel bir hastaneye geçmişti. Benim dosyamı aldırarak tıbbı takibimi üstlenmişti

Özel hastaneden bahsetmişken hocamızın şu hakkını da teslim etmemiz gerekir ki muhterem Prof. Dr. Esat Eşkazan beyefendi ömründe hiç özel muayenehane açmamış olup sürekli devletin verdiği maaşla kanaat etmeyi bilmiş bütün hizmetlerini devlet üniversitesinde gerçekleştirmiştir. Ancak yaş haddi dolayısıyla daha genç olması hasebiyle ve birikimin insanlığa hizmette kullanmak için bundan böyle kalan ömrünü bu şekilde değerlendirecektir.

Hocamızın evladı da kendi mesleğini seçmiş ve öğle yemelerini de oğluyla beraber genellikle yoğurt ekmek yediklerine hep şahit olmuşumdur. Tesadüfen Marmara adasında tatil yaparken mütevazı bir kotrasının olduğunu ve sürekli balık avlayıp tükettiğine de tanık olmuştum. Ayrıca kendilerinin akademik hayatta çok tavırlı ve sürekli haktan ve hukuktan yana tavır koyduğunu duydukça sevinmiştim. Güzel bir karakter, güzel bir insan, güzel bir ilim adamı ve güzel bir İstanbul beyefendisi idi.

Çağdaş ilmin verdiği her türlü donamına sahip olduğu gibi Türk kültürüne sevgisi ve vukufiyeti gerçekten beni mütehassıs etmiştir. Onun Nutuk’u orijinal metninden okuması bizim birçok ilahiyat Profesörünün okuyamayacağı Osmanlı Türkçesi edebi metinleri okuması ve üzerinde beyin jimnastiği yapması bizi daha da samimi olmaya teşvik etmişti.

Bir gün masasının üstünde Neyzen Tevfik ile ilgili metinler görünce hocam Neyzeni sever misin? Deyince Neyzenin de epilepsi olduğunu ve epilepsiye olan sövgü dolu şiirini bana okuyunca zevkten nirvanaya çıkmıştım. Bilahare hocam bende birkaç kıta okuyabilir miyim? Deyince “Memnun olurum” şeklinde mukabelede bulununca tam sekiz kıta okudum. Gereken tıbbi müdahalem tamamlanıp Allahaısmarladık deyip özel hastane olduğun için muhasebeye hesabımı ödemek için başvurduğumda, “Hesabınız ödendi beyefendi”, ben de “Kim ödedi” deyince, gülümseyerek “Rahmetli Neyzen Tevfik geldi bu sevgili dostumun hesabını ben ödeyeceğim deyip ödeyip gitti“. Deyince, hocamın Neyzen’e olan sevgisi ve benim de bu muhabbeti paylaşmış olmam hocamızın hoşuna gitmiş bana böyle bir güzellik sunmuştu.

Ben de hocamı arayarak teşekkür ettim ve Üsküdar’a gelerek hastaneye verecek olduğum parayla bir takım elbise alıp endam etmeye başladım. Arkadaşlar bana, “Bu güzel elbiseyi nereden ve kaç paraya aldın” diye sorduklarında emanete hıyanet etmeden “Bu elbiseyi bana vallahi billahi Neyzen Tevfik aldı” diye cevap verdikçe onlar anlamamakta ısrar ediyorlar ancak ben başımdan geçen serüveni anlatınca tamam kabul bu elbiseyi sana Neyzen Tevfik almış demeye başladılar. Herhalde Neyzen mezarından kalkıp bana elbise alacak değildi. Ama ben öyle inanıyorum ki Neyzen Allah’ın veli ve deli bir kuluydu. Bize bıraktığı o nadide eserleri gibi ruhaniyeti de gelmiş bana hem elbise aldırmış hem de aynı kaderi paylaşıp epilepsi olduğumuzdan ötürü bize şifa diliyordu.

Muhterem Prof. Dr. Esat Eşkazan hocamızın o şefkatli ve şifalı ellerinden şifa bulmamız ve her gün iyiye doğru gitmemiz ümidiyle kendilerine ve ailesine sağlık afiyet mutluluk uzun ömürler temenni ediyor ve yüce Çalab'ın onun gibi dürüst tabipleri başımızdan eksik etmemesini diliyorum. Binler selam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder