Mübarek bir Cuma günüydü. Toprak hattı toplantısında baş müderris Ruhai Efendi, dede olmanın aşkıyla sahibül hayrat vel hasenat sadedinden öğlen vakti ziyafet buyuruyorlardı. Zevkle tazakkum buyuran haziruna “Yemeği kaldırdım bundan böyle herkes karnını doyurup konferansa öyle gelsin” nidası moralleri bozmuş adeta yedikleri boğazlarına çakılmıştı. Bu kara haberden dolayı herkes mahvü perişan olmuştu.
25 seneden beri çalışmalarına devam eden toprak hattı toplantısı Türkiye’nin milli ve manevi problemlerini masaya yatırıyor, bir taraftan da fazla enerjimizi toprağa vererek evlerimize rahatlamış bir vaziyette dönüyorduk. Ama heyhat yemek kaldırıldıktan sonra bir de baktık ki Necip Fazıl’ın dediği gibi; “Divanesi ikimiz kaldık, Allah yolunun” darbı meselinde olduğu gibi, Türk büyüğü Necabettin Ergenekon Bey’le ikimiz kaldık. N. Ergenekon Beyle yaptığımız mütalaa neticesinde şu kanaat bizde hâsıl oldu: Bu kutsal ahırın eşeklerinden sap, saman ve arpayı kesen Ruhai Efendi bir bakıma bilimsel bir tetkik yapmıştı. Biliyorsunuz eşek iki sebepten dolayı anırır: 1) Seks ihtiyacı hâsıl olduğunda 2) Karnı acıktığında. Bu bizim kitap yüklü eşekler yaşlandıklarından naşi seks sorunları yoktu amma, arpa tahsisatının kesilmesi onları zıvanadan çıkartmıştı. Ruhai Efendinin ahırından anırarak fırlayan mübarek eşekler oradan bahçeye, oradan da firar ederek Karpas bölgesindeki hemcinslerine katılmak üzere Kıbrıs’a intikal eylediler.
Ruhai Efendi ağlamaklı bir şekilde “Evladım ben bu eşekleri tam kırk senede toparladım, bir günde hepsini kaybettim” diyerek üzüntüsünü ifade ederken, Hayrullah Efendi dedi ki: “Hocam üzülmeyin, çünkü bir eşeğin ömrü zaten 25 yıl, bunlar fazladan 15’er yıl yaşamıştı. Hepsi yakında ölecek sen de onları ecelleriyle ölmüş bil, başın sağ olsun.” Tabi ki hocam haklıydı; çünkü onlara bir ömür vermişti. İşin bir de duygusal tarafı vardı; o rengârenk siyah, boz ve beyaz eğitimli eşeklerin yem yemelerini unutmak na-mümkün. Yıllarca çiğnenmeden yutulan kebap ve baklavaların tazakkumu ve yüksek sesle anırmaları, gülmeleri gözlerimin önünden gitmiyor bir türlü. Her defasında bir cinsi latife tutulmuş gibi beni sarsıyor. Tanrı bu ızdırabımızı hepimize unuttursun ve bu çalışmayı bir kâbus misali rüyalaştırsın.
Ruhai Efendi: “Ayrıca eşekler yemlenirken çok duygulu şeyler anlatırlardı; ben de onları idealist zannederdim. Meğer bunların gözyaşları timsahın gözyaşı gibiymiş.” Bilahare N. Ergenekon Beyle meselenin üstüne gittik, araştırdık. Meğer toprak hattı operasyon geçirmiş, bazı kişiler bahane edilerek çalışmalarına son verilmiş.
2006 yılında 3. kattaki malikânesine çekilen müderris Müzekki Efendiye Ruhai Efendi “Bizi de odanıza kabul buyurur musun?” sorusuna gayet pişkin bir şekilde “Hayır” demişti. Çünkü bu kalabalığın onun yanına geleceğini zannetmişti. Odasında sinek avlamaya başlayan Müzekki Efendi utanmadan Ruhai ve Ali Murat Efendinin odasına küçük bir masa atarak ben buranın asistanıyım deme tenezzülünde bulunarak me’kulat ve meşrubat tele fiyatına dâhil olmuştu. Bir sene de böyle geçinen Müzekki Efendi konjöktüre göre vaziyet alarak yeni başpapazın siyasal sadmesine maruz kalmamak için hemen gemiyi terkeyledi. Bahane olarak da Hayrullah Bey’i gösterdi. Ama biz kendisinin uzmanı olmuştuk. Hele hele onun acımasızca hayvanat pazarında bir yiğidi iki ite değiştirmesine şahit olmamız meseleyi halletmişti. Müzekki Efendinin ayrıca Ruhai Efendiyi gaza getirmesi ve hedef saptırması affedilir gibi değildi. Ruhai Efendinin “Hayrullah bize zarar veriyorsun” demesini kayıt altına alarak Toprak Hattı’nın ilk ve son neferi olma özelliğini devam ettirme kararlılığında olduğunu Hayrullah Efendi beyan etti. Tam ziyafet sırası İpsiz Recepzade dehşetli müderris Emin Gürses Efendiye tesadüf etmişti ki; dedesinin Sakarya bölgesi Karasu ilçesindeki çiftliğinde özel olarak besiye çektirdiği koçu’nu İstanbul’a getirmişti. Durumun vahametine vakıf olan Emin Efendi fikir değiştirerek “Bu eşekler oğlumun çükünü yesinler” diyerek koçu en yakın yetimhaneye hediye edip, her zaman olduğu gibi güzel bir tavır sergiledi vesselam.
Toprak Hattı konferansında yapılan bir sohbette Eşekli kütüphane yazısı okunurken emekli Banka müdürü Mustafa Acar Bey, Ürgüplü Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz'ü tanıdığını, bir gün köylerden birisine eşekle kitap taşırken yolda eşeğinin öldüğünü ve onu defnettiğini, defin işleminden sonra tesadüf edenlerin sorduğunu Mustafa Bey'in de burada yatanın bir dostu olduğunu ve onunla birlikte 20 sene köylere kitap taşıdığını ve muhterem bir zat olduğunu söyler ve hüngür hüngür ağlamaya başlar. Yolcular bu zatın adını sorarlar Mustafa Bey de,
"KOCAKULAK BABA" (EŞEK) der.
Oradaki insanlar mezara hemen bir çeki düzen verirler, çaputlar bağlarlar. O makam, o günden beri büyük bir tazimle yatır muamelesi görür ve halen ziyaretçi akınına uğramaktadır diye anlattı.
Demek ki; bu insanlar verilen hizmet karşılığında eşeğin mezarına yatır muamelesi gösterecek kadar kadirşinastır.
Takdirlerinize binler selam...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder