26 Temmuz 2010 Pazartesi

YA EYYÜHE’L-VÜLEDAÜ’L-HASSA

Köroğlu'nun dediği gibi “Delikli demir icat edildi mertlik bozuldu” ifadesi eskiden mertlik ve yiğitliğin kaba kuvvet ve geleneksel kültüre göre belirlendiğini ancak sanayi devrimiyle delikli demirden maksadın namlulu ve çok namlulu silahların icat edilmesiyle klasik ve geleneksel güç ve değerlerin hiç biri anlam ifade etmediği vurgulanmak istenmektedir.

Eskiden ordular karşı karşıya gelip en yiğit ve en cengâver olanlar er meydanında kıran kırana birbirine girip kılıç kalkan sopa, bilek gücü ve taşlarla savaşıp sonunda galip gelen tarafa eyvallah denilirdi. Sanayi devriminin icatlarıyla barut bilahare her türlü modern aletler sayesinde beyin gücü ve hanımların o narin parmaklarıyla bir tuşa basıp bölgeyi yerile yeksan edebiliyorsunuz. Bu hengâmede insanoğlunun barınma, beslenme ve hayatlarını idame ettirme üslupları da tarihten günümüze kadar alışılagelen homojen yapısını yitirmiştir. Herkes vay nefsim deyip modern hayatın gülümseyen ancak gerçekten çok münafık olan yüzünün tılsımına kapılarak bir taraftan köylerden kasaba ve ya şehirlerimize ve hatta bir imkânını bulanlar uluslararası hicretler gerçekleştirerek rızıklarını aramaya ve fırsat buldukça sınıf atlamaya azmü, cezmü kastetmişlerdir.

Gerçekten kabiliyetli olup şansı yaver gidenler bir nebzecikte olsa hedeflerine vasıl olmalarına rağmen geride kalan veya bölünen aile problemleri ve başıboş kalan çocukların içler acıtıcı akıbetleri meydanda. Bunların beraberinde getirdikleri dramların hepsinin altında sanayi devrimi ve bu nimetin ne milletimiz ve nede devletimiz tarafından vaktinde yakalanamayıp hizmetimize sunulamaması velhasıl ona ayak uyduramama veya bizim olmayan sanayiye ayak uyduralım derken ortaya çıkan arazlar ve sonuçları.

Eskiden sınıf atlama problemi yokken herkes hakkına razı olup herhangi bir yarış söz konusu olmadığı için farklı bir hayat tarzı da yoktu. Herkes yeknesak olduğundan ötürü bir huzursuzluk da mevzu bahis değildi.

İşte Hayrullah Şanzumi olarak Necip hocamızın dediği gibi ben ailemin Hz. Âdem’den beri ilk tahsil gören evladıyım misalinde olduğu gibi köyden kasabaya oradan şehre gelerek tam yarım asırlık yılmadan verdiğim hayat mücadelemin hülasasını fazla isimlere gark olmadan analizler şeklinde vermeye çalıştım. Bütün olayları üç defa elekten geçirip eneyip deneyip hukuka ve ahlaka uygun bir hüviyete büründürdükten sonra kimi zaman sanal kimi zaman mahlas metodlarını kullanarak milletimin mazlum ve mağdur evlatlarının çilesini, ızdırabını ve içinde bulunduğu çıkmaz sokaklarıyla vermeye çalıştık. Bunu yaparken ne kimseyi hedef almak ve nede kimseyi hırpalamak niyetinde olmadığımızı kesinlikle itiraf etmek istiyorum.

Hiçbir kişi isim ve soy ismi ve özellikleri ve adresiyle verilmemiş ancak örnek alınması gereken kıymetli Türk büyüklerinin açık isimleri verilmiştir ki onlardan istifade edilmesinin sağlanması ve göz ardı edilmesin diye. Hayat hikâyemizde olumsuzluklarıyla verilen isimler tamamen sanal olup bu tiplemelerin tiksinti yarattığı ve sosyal hayatımızın akışını bozduklarını ve insanlarımızı rencide ettikleri gerçeğini ortaya serdim. Onlardan ve yaptırımlarından içtinap edilmesini sağlayıp milletimizin ve hatta insanlığın başta ruh sağlığını kontrol etme hizmetleri esas alındığından dolayı çalışmamız hep mizah içerikli tatlı ve akıcı bir üslubu yaşatmayı yeğlemiştir.

Hal böyleyken içimizden bazı zevat yahu bu tipleme beni anlatıyor hem ismi de benimkine benziyor diye kudurmayı bir vazife telakki ediyorsa ben bu isimleri seçerken herhalde Avrupai isimler kullanacak değildim. Buradaki isimler de sizinle örtüşebilir veya çağrıştırabilir. Ancak soy isim iş, mekân, adres olmadıktan sonra böyle bir zehaba kapılmanızı doğrusu anlamış değilim. Ha eğer yaptığımız benzetmeler size benziyorsa ve bu özellikler gerçekten sizi ve çevrenizi rahatsız edici nitelikleri yansıtıyorsa işte bu yazılar güzel bir vesile olsun. Hiç olmazsa bundan sonraki kalan ömrünüzde kendinize bir çeki düzen verip insanlığa hayırlı bir vatandaş olun. Biz muharrirler de bu vesileyle hayırlı bir işe vesile olmuş olmaktan haz ve mutluluk duyalım.

Bu giriş faslından sonra başımdan geçen olayların köyden kente gelip hayat mücadelesi verince arkamdan ne kudret ve nede eğitimli bir ailemin mevcut olmayışı ve hayatımın her basamağından çelmelere maruz kaldığımı söylemeliyim. Sonuçta belli bir yere kadar geldiğimi ancak bu yılların benden çok şey aldığını ve geriye doğru dürüst bir değerin kalmadığını belirtir, her nefis muhasebesi yaptığımda acaba bu mücadeleyi vermem gerekiyor muydu? Buna mecbur muydum? Ne kazandım ne kaybettim muhakemesi beni bedbaht ediyor dersem yadırgamayın.

Başta evlatlarıma sonra bütün vatan evladına seslenerek diyorum ki benim ve benim gibi bu tür mücadelelere maruz kalanlar savaştaki ön cephede yerini alan neferler gibidir. Onların hepsi şehit olurlar ki geride kalanlar kahraman gazi olsunlar, vatan da bağımsızlığına kavuşsun. Ben ve benim gibiler de bu kadar hayat mücadelemizle ancak bir altyapı mesabesinden öteye gidemedik. Fakat sizler kadir bilip bunun üzerini ikmal ederseniz hem siz kısa zamanda muvaffak olup hedeflerinize kavuştuğunuz gibi bizim de bu kadar mücadelemizin akamete uğramasına engel olacaksınız demektir.

Neticeten bizler ilk kuşak olarak sizlere bazı imkânları sunmak için elimizden gelen bütün gayretlerimizle çalışmalarımızı tamamladık. Artık bundan sonraki iş size kalmıştır. Her Türk çocuğu sadece sahip olduğu imkanlarını değerlendirebilirse maksat hâsıl olacaktır. Yoksa kimsenin sizden bir keramet beklediği vaki değildir. Bütün say ü gayretimiz yüce Çalab’ın “sizi aranızdaki beyinsizler yüzünden mahv ü perişan ederim” tehdidine maruz kalmamamız için gösterilen çırpınışlardan başka bir şey olamaz. Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder