26 Temmuz 2010 Pazartesi

KISAKÜREKZADE NECİP FAZIL EFENDİ’YE

Üstada kalem sürsen yanarsın. Çünkü kalemin piri odur. Üstada selam versen yanarsın. Çünkü görevini ifa etmediğin için azarlanırsın. Üstattan uzak dursan bu dünyadan nasipsiz gidersin. Üstada düşman olursan bu tarafta da öbür tarafta da belanı bulursun.

O sıra dışı bir insanı kâmil. Dünyevi nimetlerden en marjinal noktasına kadar istifade etmiş, onda mutluluk değil ızdırap olduğunu bittecrübe yaşamış bilahare onu ayaklarının altına almış ve her fırsatta para denilen melanetin haddini bildirmiş, elde ettiği bütün dünya zenginliklerini anında elinden çıkarmış, bunun böyle olması gerektiğini davranışlarıyla bizlere öğretmeye çabalamış, her fırsatta canını, malını ortaya koymuş, ama nafile bize bir gramlık bile örnek olamamış. Çünki onun hizmetinde bulunanların şimdilerde dünyevi imkân ve iktidarlar için nasıl dans ettiklerini görmemek mümkün değil. Üstad ve onun gibi ülkü kişiler sadece ve sadece sohbetlerimizi süsleyen birer nostaljik enstrüman olmaktan öteye gitmemiştir kanaatindeyim. Beni kızdırırlarsa bu isimleri tek tek sıralayabilecek bilgiye sahibim.

Şüphesiz ki dünyevi ve uhrevi davranışlar son yapılan araştırmalara göre beynin aynı noktasından harekete geçirilmiş örneğin ilahi aşkla bir cinsi latife tutulmak gibi ibadet halindeki davranışlarımızla, nefislerin birleştiği ondaki ucubiyet beynin aynı noktasından yönetilirmiş. Evet Üstad’ın uhrevi faaliyetlerde en marjinal noktayı, hazzı yakalayıp Türk-İslam tasavvufunda zirve yapması bir insanın çıkabileceği metafizik bir miraciyedir. Bu meyanda ondan ilham aldığını söyleyip onun hatıralarıyla zaman geçirenlere bir kötü haberim var. Eğer Üstad’ın günahı varsa Çalap onları siz sahte dostların amel defterine salma yapmışsa hiç şaşırmayın; şimdiden bunları kabul edip cezanızı çekmeye razı olun, kolay gelsin.

Her Milletin kara dünlerinde böyle sıra dışı insanların neşet ettiğini adeta üzerine ölü toprağı serpilmiş bir milleti kendi öz benliğine dönmesi için dünyevi bütün imkânları elinin tersiyle iterek milli bir seferberlik ilan ederek canıyla malıyla kültürüyle kalemiyle yapılabilecek her şeyi göze alarak defalarca hırpalanarak ve aziz memleketimin tevkif evlerini şereflendirerek bir ömür ve sonunda “Demek ki böyle ölünürmüş” deyip son sigarasını ciğerlerine çekerek makamını değiştiren büyük hars adamı. Üstadı şuara muharrir ve özetle metafizik adam. Sürekli gençleri muhatab alarak “bir gençlik istiyorum. Orada kim var denildiğinde sağına soluna bakmadan ben varım diyebilen bir gençlikten “ söz etmektedir. Ancak öyle bir nesil yetişti ki 0 0 0 (sıfır, sıfır, sıfır) rizikolu, tuvalete bile giderken vallahi arkadaşım istedi ondan dolayı gittik diyen, ucube bir topluluk yetişti. Yahu n’olursunuz bir eylem, iş vs. yaptığınızda “Evet ben irademle yaptım” demeden mi öleceksiniz!!!

Özetle, üstad yazdı, çizdi, konuştu, tevkif edildi, yaşlandı ondan geriye boynu bükük birkaç karanfil sadedinden çocukları ve de torunları ve kitapları bize hatıra olarak tevarüs etti.

Maalesef ondan gerektiği kadar nasibimizi alamadık, biz Asitane’ye geldiğimizde de yaşlanmıştı. Bir defasında da kendisinden randevu almıştık ancak ömrü vefa etmedi, buluşamadık. Sanki bize hitaben yazdığı şu beyti adeta yürek dağlayıcıdır.

Ey genç adam yolumu adım adım bilirsin

Erken gel, beni evde bulamayabilirsin.

Ve nihayet Üstad 1983 baharında hakka yükseldi. Sabahleyin vefat haberini ilk alanlardandım. Fatih Camii’ne hemen vasıl olduğumda on beş kişi kadar bir kalabalık vardı ki, hiç unutamam bunlardan biri de Sn. Turgut ÖZAL’dı. Öğleye kadar büyük bir kalabalık toplandı. Cenaze namazı kılındıktan sonra bugün istirahat buyurduğu Eyüp Sultan sırtındaki makamında bizleri ve Fatihalarımızı beklemektedir.

Kısa bir özet, belki onun kadar zeki olamayan devre arkadaşları seküler bakımdan en büyük yerlere ve en büyük servetlere sahip oldular ama unutuldular. Üstad vatanını, milletini ve ideolojisini her şeyin üstünde tuttuğu için zamanında onunla kavga edenler bile ona layık olduğu yeri vermekten ar etmedikleri gibi bütün okullarımızda da bir ekol olarak okutulmaktadır ve ismi birçok kuruluş, bulvar ve caddelere verilerek yaşatılmaktadır.

Bu hayat üslubuna delilik dâhil ne derseniz deyin bir milletin bu üslubu yoksa veya buna layık olduğu değer verilmiyorsa buyurun o milletin cenaze namazına… Bu değerlendirmem sadece üstad için değil bu makamdan konuşan, bu makamdan üslub tutturan bütün aydınlarımız için söz konusudur. Üstad sana hayranlık ve bağlılıklarımı arz ediyor, huzuru mübarekende eğiliyorum.

Türk sanatı seninle şifa buldu, Türk irfanı seninle irtifa katetti. Hergün kaldırımlarda yürürken kaldırımlar şiirini ve her hafta sakar babadan geçerken Sakarya türkünü ürpererek okumayı milli bir ibadet olarak yaşıyoruz. Üstadın dev gibi düşmanları olduğu gibi dev gibi dostları da vardı. Bunlardan iki tanesinden kısaca bahsetmek istiyorum.

1) Prof. Dr. Ayhan SONGAR hocamız ki ona büyük hizmetleri geçmişti. Üstadın bütün fotoğraflarını da o çekmişti dersem yanlış yapmış olmam. Yine vakit gelip dostum Dürrül Elvan Şeyhül Müsakeşe Selahattin Efendi’yle Ayhan hocamızın da cenaze namazını Fatih Camii’nde kılmıştık. Türk bayrağına sarılan tabutu görünce Selahattin Efendi “Eyvah hocamız 7 dil biliyordu. Hepsi boşuna gitti” demişti. Çünkü o zaman ikimizde dil kursuna gidiyorduk, bayağı sıkıntımız vardı. Gavurun dili ümmetin başına neler getirmişti.

2) Prof.Dr. Recep DOKSAT hocamız da üstada olağanüstü bağlı aydınlarımızdandı. Gerek derslerinde gerekse bütün faaliyetlerinde üstaddan ve Peyami Safa’dan sitayişle bahsederdi. Bir defasında AKM’de üstadın takdim konuşmasını büyük iltifatlarla süslemiş “O bir dahi ben ise onun yanında bir deliden başka bir şey değilim” diyerek üstada ayak vermiş onun konferansını takdim etmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder