İnsanoğlunun tarihten günümüze kadar birçok eşeklik yaptığı vakidir. Ancak bu eşeklik faslını sınıflandıracak olursak;
1) Ferdi gayretlerle ve tercihan elde edilen eşeklikler: Bu eşeklik türü diğer eşekliklere göre rahmet sayılır çünkü bu insanlar eşekliklerini doya doya yaşadıkları halde ancak yakın çevrelerine zarar verdikleri için bunları eşeklere olan insani muhabbetlerimizden dolayı hoş görmek mümkündür.
2) İdeolojik ve siyasi eşeklik: Bu madde altında temerkuz eden eşeklikler dünyamızın kuruluşundan bu güne kadar haksız yere birçok savaşlar istilalar soykırım sömürüye sahne olmasına, dünya savaşlarının yaşanmasına, kendi ideoloji ve siyasi emellerinin gerçekleşmesi için her türlü ednalığa sebep olduklarından ötürü ne tarih ne insanlık nede yüce Tanrı onları affetmeyecektir.
3) İtikadi eşeklik: Bu başlık tamamen yüce Çalab'a mütealik olup insanların ona olan bağlılıklarında tercih ettikleri din veya bu inancın üslubu, yöntemi, yolu ve yordamı ile ilgilidir. Yeryüzünde birçok inançlar olduğu gibi hâlihazırda İslam dininin ve onun türevleri veya anlayış biçimleri olan mezhepler de söz konusudur. Bizim ülkemizde genellikle ehlisünnet ağırlıklı mezhepler söz konusuyken; dünya coğrafyasına açıldıkça birçok mezheple karşılaşacağımız gibi bunların marjinalleriyle de karşılaşmak mümkündür. Halen yaşayıp yaşamadığını ancak sağlam kaynaklardan dipnotlu aldığımız Hımariye yani Arapça (Eşekiyye) adındaki mezhep ve bunun gibi anlayışlar tamamen galat yani marjinal olup insanlığın itikadi karakterlerini bulandırma ve bozmayı kendilerine şiar edindiklerinden ötürü bu tür eşekliklerin de insanlık için büyük bir tehlike arzettiği realitesiyle birlikte onların da yüce Tanrının gazabından kurtulamayacakları kanaatindeyim. Özetle hımariye mezhebinden tenakul edecek olursak:
HİMARİYE: Bunlar Asker Mukrem’in mutezilelerinden bir topluluktur. Onlar Kaderiyye’nin muhtelif fırkalarının bid’atlerinden bir takım özel sapıklıkları seçmişlerdir. İbn Habıt’tan ruhların bedenler ve kalıplara tenasühü görüşünü almışlardır. Abbad b. Süleyman ed-Damri’den Allah’ın kendilerini maymunlar ve domuzlar haline çevirdiği, çevirme işinden önce insan oldukları ve çevirme işinden sonra küfre inandıkları görüşünü aldılar. Ca’db. Dirhem’den Halid Abdillah el-Kasriyy’in hediyesi olan şu görüşü aldılar. “Bilgiyi gerektiren tüme varım (Deduction-Nazar) sonucunda doğan bilgi, faili bulunmayan bir fiil olur.”
Bundan sonra onlar, şarabın Yüce Allah’ın fiili olmadığını; onun ancak şarapçının işi olduğunu; çünkü Yüce Allah’ın günah sebebi olan şeyi yapamayacağını ileri sürmüşlerdir.
İddia ettiklerine göre insan, bir takım hayvan cinslerini yaratabilir. Söz gelişi insan, bir et parçasını yere gömdüğü veya güneşe bıraktığı zaman kurtlanır. Bu kurtların insanın yaratığı olduğunu ileri sürmüştür. Aynı şekilde tuğlaların altında saman içinde görünen akreplerin de tuğlalar ve samanı bir araya toplayan kimsenin yaratığı olduğunu iddia etmişlerdir.
Bunlar, yılanları haşaratı ve zehirli hayvanları Şeytan’ın yaratıkları olarak gören Mecusilerden daha kötüdür. Bu bakımdan onları Ümmet’in fırkaları arasında sayan kimse Mecusileri de Ümmet’in fırkalarından sayan kimse gibidir.
Not: Bunlar aynı zamanda eşeğe taptıkları için bunlara Arapça Himariyye (Eşekiyye) fırkası denilmiştir. Tabiidir ki Eşeğe tapmalarının çeşitli sebepleri olsa gerektir.
--- Ebu Mansur Abdulkadir et Bağdadi, Mezhepler arasındaki Farklar (Trc. E.Ruhi Fığlalı), Ankara 1991
Binaenaleyh Keskin müderris Emin Efendinin özel ricasıyla Eşek kitabının mütala mekanlarından biri olan Bostancıdaki Honda tamirhanesini de çalışmamıza dâhil ediyoruz.
Hurdavi hazretleri dergâhı postnişini Reiszade Ağanın Hüseyin Efendi, sept günleri, eşek cemaatine bol miktarda hamsi ziyafeti çekerek Tanrıdan himar cenneti dilerdi.
Dergâhın iti şavi abdo (Gürcüce, Karabaşlı Alman) da bu arada eşeklik yapan müridana ve hasseten milli ceride muharriri Dr. Lütfi Efendiye çok huylanırdı. Eşek mekânı’nın kıdemli muvazzaflarından şehirli Behiç Efendi de Rizeli olmanın avantajlarını kullanan eski halk fırkası gençlik kolları reisi olması hasebiyle dünyasını imar için bir taraftan da iştirakiyye icra ederken, bir taraftan da Tanrının gönlünü hoşnut edebilmek için gece gündüz demeden tapınır dururdu. Kendi ifadesiyle Müslüman, komünist senteziyle dareynini mamur kılarken bu meyanda Eşek muhabbetlerini de kesinlikle kaçırmazdı.
Bu eşek tekkesinin bazı fırıldak müridanından bahsedecek olursak:
Ahırcı Ömer: Eşekleri paslı kaşağısıyla tımar etmeden önce istimal etmeyi tabii bir hak olarak görüyordu. Eşek muhibbi Dava vekili Ali Efendinin mazideki himariye muhabbetleri çok sıcak geçiyor ve toplantılarımıza ayrı bir renk ve ahenk katarken Kethüda Hacı geceleyin gizlice bütün kancık eşekleri sağıp, kımız eyledikten sonra pazarlamak için Bayat-ı Şam ellerine firar eyleyüp kendisinden bir daha haber alınamamıştır.
Konjüktür Ali Efendi’de sık sık tebdil-i mekân ile takdim-i tebliği berheva ediyordu.
Yörükan taifesinden müderris-i müteyakkuz Salih Efendi de tüm vukuata ırak bir mesafeden şimşek hızıyla müdahil oluyordu.
Önceleri eşek kitabına girmekten imtina eden zevat-ı kiram; bu mübarek kitaba girebilmek için eşeklik yarışına tutuldular. Çünkü bu milli faaliyetten sonra ben kendimi artık milletimin fahri eşeği olarak hissediyorum. Bu hizmet benim için bir nevi iftihar vesilesi olmuştur.
Hakkârili Ayhan Efendi; Bütün maaşıyla çerez alır. Tekkenin eşeklerine zevkle yedirirdi. İşsiz kaldığında bile bu hizmetini aksatmazdı.
Yine eşek tekkesinin İngiliz tipi müslümanı şen ve şakrak erkişisi Sami Efendi de gerçekten kayda değer orijinal bir zattı. İstanbul’un neresinden kebap kokusu gelse onu orada görmemek mümkün değildi. O adeta bütün eşekleri tanır, hiç incitmeden ve hatta onlara zevk verdirerek İngiltere’den getirttiği altın kaşağısıyla tımar ederdi. Zaman zaman çevresindekilere Osmanlı döneminde mürted bir müderris olduğunu ve 28 Şubat günü cinler tarafından çarpıldığını anlatıyordu. Herkesten pul toplayıp büyük bir külliyat oluşturduğunu öğrendik. Kendisine evladım haramla iştigal etme, tevbe istiğfar et, bu işten vazgeç dediysek de bize kulak asmadığı gibi kendisini bir daha da eşek tekkesinde gören olmadı. Tek dileğimiz bu zatın bu alışkanlığından vazgeçip Tanrının onu çarpmasına fırsat vermemesidir, Âmin.
Yine sıra dışı arkadaşlarımızdan olan; Eşek tekmesine maruz kalan Mikrop Şevki’nin tedavisi halen sürmektedir. Bu isabetli tekmenin kendisine yaramasını vatana ve millete hayırlara vesile olmasını diliyor, bundan sonraki Himaroloji çalışmalarında daha dikkatli olmasını tavsiye ediyoruz. Atalar sözünde “bir musibet bin nasihatten üstündür” der.
Ayrıca kendilerinden bahsedemediğimiz himar zihniyetli ideologlar üzülmesin; onları da eşek tekkesinin kayıtdışı ekonomisi olarak düşündüğümüzü mutlaka bir gün mükâfatlandırılacaklarını ve onların birer isimsiz eşekoloji kahramanı olduklarını unutmasınlar. Binler selam
ÇEMENDAR: Eşek demektir.
Hayrullah Şanzumi yeni evlenmiştir. Çemenzar durağında oturuyordu. Minübüs şoförleri halka kötü muamele ettiklerinden dolayı Hayrullah Bey durağa gelmeden sesleniyor çemendar, inecek var diyor. Şoförler de peki ağabey diye cevap verip indiriyorlar.
Not: Durağın adı: Çemenzar yani çayır çimenlik anlamına geliyor. Çemendar ise çayır çimenle ilgilenen anlamında eşek manasına geliyor. Tabi şoför bu inceliği bilemez. Hayrullah böylece rahatlama hakkını kullanıyordu.
Not: Bursalı Melami Dervişi Ethem Gider Efendi 1966 yılında Eczacı Memduh Cumhur hocamıza anlatıyorlar. Memduh beyde Üsküdar’da ki eczanesinde 10.12.2006’da bize rivayet ettiler. “Eşeğe baktığınızda pek tabiidir ki eşek görürsünüz. Ama bir eşeğin resmini ayaklarını havaya gelecek şekilde negatifinden izlerseniz Arapça Allah yazdığını görürsünüz. Eşeğin kuyruğunu Elif, ayaklarını iki Lam, başını da He olarak görürsünüz” Tabii bu misal eşeğe benzeyen bütün hayvanat için geçerlidir.
KLASİK MEDRESE FIKRASI
Ben şecere-i Kabire’nin zillinde nevm-i gaflette iken, şimendifer Efendim firare kadem basmış tesadüfünüz vuku buldu mu? (Ben büyük bir ağacın gölgesinde gaflet uykusundayken Şimendifer Efendim “Eşeğim” kaybolmuş gördünüz mü?)
Eşek deve kervanının başına bağlandığından vagonların önünde giden tren lokomotifini çağrıştırdığı için Anadolu’da eşeğe şimendifer de denildiği tespit edilmiştir.
Ali Rıza Efendi 1970 yıllarında medresede Arapça okurken memleketi olan Bolunun Kıbrısçığına eşekle gider, yorulur. Eşeğini büyük bir çınar ağacına bağlar. Ağacın gölgesinde uyuya kalır. Uyandığında bir de ne görsün eşeği kaybolmuştur. Karşılaştığı köylülere hava atmak için medrese aksanıyla yukarıdaki cümleyle eşeğini sorar. Köylüler de bunu küfür ediyor zannederek sopalarla mükellef bir şekilde darb ettiklerini vakti zamanında Vip Turizmin otobüsüyle Sakarbaba şehr-i azimine avdet ederken devrin ulemasından Reis-ül Müderrisin Ekümenik, Seyyah Musa Efendiye anlatırken kulak misafiri olmuştum. Aramızdaki bütün adavete rağmen kendisine geçmiş olsun diyor, İnşallah ders olur da bundan böyle kimseye bir daha hava atmaz temennisinde bulunuyoruz. Bu meyanda tekkenin istihkakat muvazzafı Yılmazizade Mehmet Efendi’nin hizmetleri de kayda değerdir. O zaman zaman arpa ve saman hukukunu savundukça hazirunun zıvanadan çıktığını görmemek mümkün değildir.
Yine geçenlerde evden çıkıp Üsküdar’a doğru yol alırken; Bizim Apartman görevlisi Sami Akın bey yolumu kesmiş hocam herkesi yazıyorsun ama beni ihmal ediyorsun deyince ben de kendisine peki sen Anadolu çocuğusun mutlaka eşek veya eşeklikle ilgili bir hatıran vardır. Birisini anlat da senin de gönlünü görmüş olalım dediğimde Sami kitaba girmiş olmanın verdiği zevkten dört köşe olmuştu. Hocam binlerce hatıram var amma en önemlisini anlatayım dedi. Ben de ayakta not almaya başladım. Sami Efendi Kütahya, Simav Karakoca köyünde ikamet ederken bir gece karanlık ahıra girip eşeğini yemlemeye çalışırken aniden karakaçan Sami’nin alnına bir çifte koyuyor. Sami baygınlık geçiyor bilahare tedavi edilerek sağlına kavuşuyor. Amma Sami’nin alnında hala eşek nalının darbe izinin verdiği bir çukurluk ve dikiş izleri durmaktadır. Ben yıllarca Sami ile konuştuğum halde üzülmemesi için alnındaki bu büyük darbe izini hiç sormamıştım. Bu vesile ile Sami’nin alnındaki yaranın bir eşeğin çiftesinin işi olduğunu öğrenmeye öğrenmiştik amma pekte ikna olmamıştım. Çünkü bu işlem sanki yemleme işine benzemiyormuş endişesini uyandırmıştı. Binaenaleyh eşeğe ve bütün hayvanata ağzının tarafının olduğu yönde yemleme işlemi yapılır. Arkadan yapılmaz. Neyse biz Sami beye geçmiş olsun dileklerimizle hayatının bundan sonraki faslında daha dikkatli olmasını tavsiye ediyoruz.
Özellikle bu makalemde sonuçlandırmam gerektiğine inandığım bir tesbitim de şudur: Kuzenim ve dayım defalarca mebus olmuştu. Adamcağızlar vatana, millete ve ne de bir gurebaya hizmete vesile olmadıkları gibi bir de fazladan onlara hürmet etmemizi bizden bekliyorlardı. Bunu tabii bir hakları olarak telakki ettiklerinden naşi kahroluyorlardı. Erenlerden birisi Temmuz günü bir ağaç diker. Sulama için de su bulamayınca bir taraftan köküne teşarşür ederken öbür taraftan da ektiği fidana nasihatte bulunarak der ki: “Ya ağaç! Sıkı dur. Çünkü görüp göreceğin rahmet budur.” Binaenaleyh bizimkilerin faslı baharı tükenmiş olup artık kış mevsimi başlamıştır. Bize sakın ha gelin biz akrabayız helalleşelim deme gafletinde bulunmayın. Aksi takdirde Selahattin Efendi’nin erik ağacından yapılan vernikli zurnasını ensenizde öttürürüm. Vesselam.
ÇEMENZAR DA BENDE ÇOK MİNÜBÜSTEN İNDİM
YanıtlaSil